Sıradan bir deney gibi görünen Kozaev Aynası, bilinmeyen kapıları aralayan ve insan bilincinin derinliklerine inen bir yolculuk sunuyor. Bu deneyin sonuçları, telepati ve uzaktan algılama gibi doğaüstü yeteneklerin gerçek olabileceğini gösteriyor. Peki, bu gizemli deney neden saklandı? Bilim, metafizik ve insan doğasının sınırlarını zorlayan bu araştırmanın arka planına birlikte göz atalım.
Zamanda Yolculuk Deneyi ve Yaşanan Paranormal Olaylar
1990’lı yılların başında, bilimin sınırlarını zorlayan iki bilim insanı ilginç bir deneye başlar. Doktor İl Kazmaçev ve Doktor Aleksandr Trofimov, Sibirya’daki laboratuvarlarında ilginç bir metal yapı inşa ederler. Deneyin amacı, insan duyu organlarının algılama sınırlarının ötesindeki şeyleri hissetmektir. Fakat bu sıradan deney, kısa süre içinde sıra dışı olaylara dönüşür. Deneye katılanlar için değil, tüm bölge halkı için ilginç fenomenler yaşanır. Gökyüzünde beliren enerji topları, makinelerin yanına yaklaşıldığında hissedilen korku duygusu ve Kuzey ışıklarının olağanüstü parlaması, bu olayların bir parçasıdır.
Kozyrev Zaman Bükme Teorisi
Bu sıradışı fenomenler, doktorlarımızın deneyimine ilham veren Rus bilim insanı Nikolay Kozyrev’in zamanla ilgili iddialarının haklı olabileceğini gösterir. Eğer bu iddialar doğruysa, zaman bildiğimiz anlamda bir kavram değildir. Kozyrev’in teorisine göre, zaman ve ışık aslında birbirine çok yakındır. Işık bir tür enerji olarak kabul edilirken, zaman da bir enerjidir. Bu bağlamda, insanların zamanı akıp giden bir şey olarak algılamaları yanlıştır. Kozyrev, zamanın aslında tek bir bütün olduğunu, geçmiş ve geleceğin birer yanılsama olduğunu savunur.
Zamanı bir nehir gibi düşünmek, bu teoriyi anlamayı kolaylaştırır. Nehirde ileriye doğru hareket etse de, arkanıza baktığınızda geçmişteki anlar hâlâ oradadır. Kozyrev, bu akışta uygulanan bir güçle, zamanın yönünü değiştirme potansiyelinin olduğunu belirtir.
Kozarev’in Eter Teorisi
Kozyrev, uzaydaki boşlukların aslında Eter ile dolu olduğunu savunur. Eter, antik dönemlerden beri insanların konuştuğu bir konudur. Fakat 19. yüzyılda bilim, bu fikri göz ardı etmiştir. Günümüzde ise, karanlık madde ve karanlık enerjinin varlığı, bu eski düşünceleri yeniden gündeme getirmiştir. Kozarev’in teorisine göre, gezegenler ve yıldızlar gibi nesneler, evrenin yapısında burulmalara neden olur. Bu burulmaların tespit edilmesi, geçmişe ve geleceğe dair bilgi edinmeyi mümkün kılabilir.
Kozarev, bu teorisini geliştirmek için çeşitli metaller ile deneyler yapar. Zaman enerjisini en iyi ileten metalin ince bir konkav ayna olduğunu tespit eder. Kozarev’in makinesi, Fibonacci oranlarına sahip spirallerin şekillerinden yola çıkarak tasarlanmıştır. Bu sayede, makinedeki kişi geçmişi ve geleceği aynı anda deneyimleyebilir.
KGB Deneyleri
Fakat 1983’te Kozyrev hastalanır ve ölür. Ölüm nedeni bilinmiyor olarak kaydedilir. Ancak onun ölümünden sonra, meslektaşları tarafından ciddiye alınmayan teorileri, KGB tarafından incelenmeye başlanır. Böylece Kozyrev’in araştırmaları, sıradışı olaylarla yeniden gündeme gelir.
Soğuk Savaş Döneminde Psişik Savaş
Soğuk Savaş yıllarında Amerika ve Sovyetler Birliği arasında yeni bir savaş cephesi açılmıştır: psişik savaş. Her iki ülke de, ülke çapındaki hassas duyulara sahip bireyleri eğiterek düşman hakkında uzaktan görü yöntemiyle casusluk yapma programlarına milyonlarca dolar harcamıştır. Bu durum artık bir sır ya da komplo teorisi değil; belgeleriyle kanıtlanmıştır. Bu konudaki en bilinen projelerden biri, Stargate yani Yıldız Kapısı projesidir. Sovyetler de bu alanda ciddi emek ve zaman harcamıştır. CIA raporlarına göre, Sovyetlerin psişik ajanları çok daha başarılı sonuçlar almıştır.
KGB ve Psişik Deneyler
Hikayemiz, başında bahsettiğim Doktor Turan ile başlar. KGB’nin desteğiyle, rahmetli bilim insanı Nikola Kozarov’un devlet tarafından el konulan notları, kitapları ve tasarımlarını kullanarak deneyleri tekrar başlatmıştır. Bu olaylar tarihe “Diksin Kasabası Deneyleri” olarak geçmiştir. Günümüzde bile pek çok kişide hem heyecan hem de korku yaratmaya devam etmektedir. Yapılan deneyler sonucunda insanların gördükleri bazı şeyler gerçekten endişe vericidir.
KGB ve doktorlar, Asya kıtasının en kuzeyindeki bu ıssız kasabayı iki sebepten dolayı seçmiştir. Birincisi, bölgede bu son derece gizli deneyleri tanık olacak az kişinin olmasıdır. İkincisi ise, Doktor Trafimov’un belirttiği gibi, bölgenin donmuş toprak tabakası binlerce yıllık saklı kalmış zaman enerjisi içermektedir. Değerli Doktor Kozarov’un dediği gibi, maddenin sıvıdan katıya geçmesi ile birlikte, nasıl ki bir kil çömlek piştiğinde dünyanın manyetik kayıtlarını içinde tutuyorsa, donmuş su da zamansal enerjiyi bünyesinde hapseder ve erime gerçekleştiğinde bu enerji salınır, tespiti daha kolay hale gelir.
Deneylerin İlk Günü
Doktorlarımız, deneyin ilk gününe “Dehşet Günü” adını vermiştir. Çalışmak için psikolojik araştırma odasına geldiklerinde, ortamda duygusal bir gerilim hissediliyordu. Daire içinde üç noktanın olduğu bir resim bulduk. Aramızdan biri, bunu Kozarov aynalarının içine koymamızı söyledi. Ancak bunun bu kadar zor olacağını tahmin bile edemezdik. Aynaların yanında duramıyorduk bile; yaşadığımız korku hissi tarif edilemezdi. Sanki o dehşet duygusu içimizdeki bir his değil, karşımızda duran bir varlık gibiydi. Aynalara yaklaşmaya çok korkuyordum. İş arkadaşlarımdan biri, barış sembolünü aynalara koymaya karar verdi. Elini uzattığında, çocuklar gibi titrediğini fark ettim. Ben de göğsümdeki korkunun sıkıştığını hissediyordum; sanki buz gibi bir suya atlamak gibi bir korku içindeydim ve odadan koşarak kaçmak zorunda kaldım.
Odaya tekrar girdiğimde, sanki başıma bir darbe almışım gibi yere yığıldım. O anda mor bir flaş ışığı şeklinde bir parlama geldi. Sanki bir ağacın kökleri gibi gözüküyordu. Oradan kaçarak uzaklaştım; tam arkamda kara bir bulut beni takip ediyor gibiydi. Gece hiç uyuyamadım, sabah ise baş ağrısıyla uyandım.
Deneylerin Devamı ve Gözlemler
Doktor Kozarov’un notlarına göre, bu olaylar sırasında teyzesinin güvenlik görevlisi havada hareket eden ışık topları görmüştür. Doktor yazısına şöyle devam eder: “Denekler, ellerinde Nicolas Roard için barış sembolü ile aynaya yaklaşmayı denediklerinde, bir güç alanının onları engellediğini tespit ettik. Akabinde tesis, bir plazma patlamasını anımsatan bir ışıma ile kaplandı.” Tam bu esnada, güvenlik görevlisi telsizin üzerinde hareket eden ışık topları görmüştür. Bu olay, iki ay boyunca toplamda yedi sefer daha kendini tekrar etmiştir. Deneklerin kendilerine gelmesi ve atmosferdeki o korku hissinin kaybolması için doktorlar deneyleri ara vermiştir.
25 Aralık’ta deneylerin bir sonraki aşamasına başlarlar. Bu sefer denekler Kozarov aynalarının merkezindeki bölmeye girerek zihni egzersizlerine başlayacaklardır. Denekler, çalıştıkları bölmeyi saat yönünde bir buçuk tur döndürdüklerinde, ilginç olaylar yaşamaya başlamışlardır. Doktor Trafimov, yaşananları şu şekilde anlatmıştır: “Kozarov aynalarına giren tüm denekler gözlerinin önünde ilginç sembollerin belirdiğini söylediler. Sanki neon lambalar gibi ışıldayan semboller hepimiz gördük ve hayranlıkla onlara baktık.”
Semboller ve Anlamları
Deneyin bu aşaması altı ay boyunca devam etmiş ve 1991 yılında psişik olarak görülen sembolleri içeren bir rapor hazırlanmıştır. Ekranda gördüğünüz bu çizimler, birbirinden ayrı deneklerin farklı zamanlarda yaşadıkları deneyimler sonucu gördükleri sembollerdir. Unutmayın, hiçbiri diğerinin ne gördüğünü bilmiyor, gün içinde deney boyunca buna rağmen hepsi aynı sembolleri görmüşlerdir.
Gelin biraz sembolleri inceleyelim. Tüm deneklerin gördüğü şu göz sembolünü hemen tanımışsınızdır; meşhur “her şeyi gören” sembolü, tarih boyunca gerek gizli örgütler gerek antik Mısırlar tarafından kullanılmıştır. Bu sembol, üçüncü gözümüzü sembolize eder. Yani beynimizin içindeki ruhani gözümüzü ifade eder.
Dikkatimizi çeken ikinci sembol ise, daire içindeki üç nokta sembolüdür. Bu sembol, hayatına Agarta ve Şampalar ülkelerini bulmaya adamış mistik maceracı Nicolas Roard için kullandığı varis sembolüdür. İlginç bir şekilde kayıtlarda, biraz önce dinlediğimiz denekler aynalara ortamdaki korkuyu yenmek için ilk bu sembol ile yaklaşıyor. Ancak sembol, tam tersi bir etki yaratıp hem korkuyu artırıyor hem de anlatılanlara göre spiral yapıdan karanlık bulutların çıkmasına sebep oluyordu.
Antik Medeniyetlerle Bağlantı
1997 yılına geldiğimizde, geçen yaklaşık yedi sene boyunca toplanan 1200 sembol tekrar etme sıklıklarına göre listelenmiştir ve Rusya Dil Bilim Akademisi ile paylaşılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda sembollerin %80’inin antik medeniyetlerin de kullandığı semboller olduğu ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetler arasında biri öne çıkmaktadır. Doktor Trafimov, şöyle yazmıştır: “İlk başta sembollerin bize gönderilen bir mesaj olduğunu düşündük. Daha sonra anladık ki, gördüğümüz sembollerin çoğu Sümer medeniyetine ait sembollermiş. Tabletlerde bulunan onlarca sembol, bizim deneklerimizin gördükleriyle birebir aynı.”
Bir büyük metafizik bilgi alanına girdiğimize inanıyorum. Bize denk gelen kısmı ise antik Sümer medeniyeti ile ilgili olanıdır. Bildiğiniz üzere, yazılı tarihimizin ve bizzat yazının Sümerler ile başladığını düşünüyoruz. Tabi işin içine Sümerler girince, olaylar biraz daha değişmeye başlıyor. Çünkü bu medeniyet, her daim tanrılarının bu bilgileri verdiğini iddia etmiştir ve günümüzdeki antik uzaylı kavramının doğmasına sebep olmuştur. Nitekim Kozarov aynası deneyleri de bizi benzer bir sonuca çıkarmış olabilir.
Psişik Savaş Deneyleri: Sonuçlar ve Gizemler
Psişik savaş deneyleri sırasında, katılımcıların odada kalış süreleriyle bağlantılı olarak, geçmişe dönük olayları görmeleri dikkat çekici bir olguydu. Doktor Tavsiyemov, deneklerin gönüllü olarak alanda daha fazla kaldıklarında, Roma Dönemi’ne ait olayları gözlemlediklerini, bu olayları bizzat yaşayan gerçek insanların gözünden deneyimlediklerini belirtmiştir.
Makinenin metafizik özelliklerinin yanı sıra, KGB bu cihazı uzak haberleşme için kullanmayı denemek istemiştir. Bunun için, deneyin yapıldığı Dixon kasabasından yaklaşık 2000 kilometre uzaktaki Novosibirsk kasabasında aynı makinenin inşa edilmesi sağlanmış ve uzaktan iletişim deneylerine başlanmıştır. Deneklerden, daha önce belirlenmiş sembolleri akıllarında canlandırmaları ve bu imajı 2000 kilometre ötedeki diğer alıcıya aktarmaları istenmiştir. Başlangıçta deneyin başarı oranı %10 civarındayken, atmosferdeki güneş fırtınalarına bağlı elektromanyetik hareketlerin artmasıyla başarı oranları birden %50’lere kadar yükselmiştir. Sanki bilincimiz ve algımız, dünyanın manyetik dengeleriyle bağlantıdaymış gibi görünmüştür.
Yıllar önce teorinin yaratıcısı olan Nikolay, bu tür solar hareketlerin büyük vurulma alanları oluşturduğunu ve bu alanların hem insan bedeni üzerinde hem de dünyanın doğal döngüleri üzerinde etkileri olduğunu iddia etmiştir. İkili iletişim başarılı olunca, deneyin daha büyük çapta yapılmasına karar verilmiştir. Bu sefer, ana denek kişinin gördüğü sembolleri, bizzat dünyanın manyetosferine göndermesi istenmiştir. Bu esnada, dünyanın farklı 12 ülkesinde deneye katılan 5000 kişinin bu sembolü hissetmeleri sağlanmıştır. Sonuç olarak, manyetosfer hareketleri zirvedeyken %95’e varan oranlarda başarı elde edilmiştir. CIA, olayları gizlice izlediğinden, raporlarında özellikle şamanik inanç geçmişine sahip ailelerin küçük kız çocuklarının bu tür duyu dışı algılamalara daha yatkın olduğunu belirtmiştir.
Deney esnasında ana merkezdeki kişiye, deneye katılan diğer yerlerdeki çocukların gördükleri yansımayı hissetmeleri ve çizmeleri söylenmiştir. Bu durumda 32 numaralı sembolde sonuç alınmıştır. Ancak, deneylerin yapıldığı dönemlerde bölgede de oldukça sıra dışı olaylar yaşanmaya başlamıştır. Dixon kasabası, Kuzey Kutbu’na çok yakın bir konumda bulunması nedeniyle sık sık görülen kuzey ışıkları (Aurora fenomeni) ile halk tarafından aşina olunan bir yerdir. Ancak 27 Aralık’ta, halkın hiç aşina olmadığı bir olay yaşanmıştır. Saat 12:10’da, kasabada yaşayan yüzlerce kişi, çeşitli renklere sahip ok benzeri oluşumların atmosferden yere indiğini ve deneylerin yapıldığı tesiste yoğunlaştığını bildirmiştir.
Tam bu esnada, doktorlar Dixon’da bir yerel sanatçı olan ve ayna deneyleri gerçekleştiren Dick ile birlikteyken, köylülerin bahsettiği olay gerçekleşmektedir. Doktorlar, gördükleri imgeleri hızlıca kağıda çizmelerini istemişlerdir. Olay vuku bulduğunda tesisdeki tüm elektronik ekipmanlar arıza vermeye başlamıştır; ancak doktorlar deneyi durdurmamış ve deney sorunsuz bir şekilde tamamlanmıştır. Yaşanan bu ilginç atmosferik olay sonrasında, tesis çalışanları binadaki tüm metal objelerin manyetize olduğunu fark etmişlerdir.
Bunun üzerine doktorlar, bölgede bulunan jeofizik gözlem tesisiyle iletişime geçip yaşananların sebebini öğrenmek istemişlerdir. Gözlem merkezi, o saatlerde atmosferdeki elektromanyetizmanın normal düzeydeki 60.000 birimden 990.000 birime fırladığını belirtmiştir; bu durum ancak büyük bir güneş fırtınasıyla açıklanabilmiştir. Ancak köylülerin bildirdiği gibi Aurora çizgilerinin yere kadar inip binanın etrafında yoğunlaşması olayı açıklanamamıştır. Tüm bu olaylar yaşanırken, Koronov adlı sanatçı alanda çizim yaparken ilginç bir deneyim yaşamıştır. Sanatçı, bulunduğu süre boyunca 3 karalama yapmıştır. Bunlardan ilki, etrafına ışık saçan üç büyük piramidi resmettiği bir görseldir; ikincisi ise uzaydan dünyaya indiğini gördüğünü söylediği yuvarlak bir uçan cisimdir. Sonuncusu, dünyanın üzerinde gördüğünü ifade ettiği iki siyah uçan cisimdir.
Bu çizimler basit ve anlamsız görünebilir; ancak birkaç gün sonra sanatçının çizdiği bu UFO’lar, tesisin ve kasabanın üzerinde herkes tarafından görülmeye başlanmıştır. Görgü tanıkları manzarayı şu şekilde anlatmıştır: “Parlak sarı renkli üçgeni anımsatan bir cisim gördüm. Şekli yavaşça üçgenden oval bir forma doğru dönüştü. Bu esnada yaydığı ışık miktarı da değişti. Yarım daire şeklinde parlak sarı bir cisim gördüm, rengi yavaş yavaş değişiyordu. Parlaklığı nabız gibi azalıyordu. Sonra şeklini yarım daireden üçgenimsi bir hale getirdi. Gökyüzünde, şeklini yarı daireden üçgene doğru çeviren parlayan bir cisim gördüm; sanki ışımalar cismin alt kısımlarından yayılıyordu. Kuzeyden gelen bir UFO gördüm, gitgide büyüyordu. Daha sonra yönünü kuzeybatıya çevirdi. Objeden sanki bir ışık yayılıyordu ve arkasında, ışıktan bir iz bırakarak benden uzaklaşıp gözden kayboldu. Tam 4 dakika boyunca onun hareketlerini izledim.”
Dixon kasabası üzerinde uçan bir UFO, son derece parlak bir top gibiydi ve arkasında uzun bir ışık izi bırakıyordu. Yaklaşık bir dakika boyunca onu izledim, sonra olduğu yerde durdu; etrafını bir duman kapladı ve gözden kayboldu. Bu son olayın ardından, deneyin sonlanmasına kadar geçen süre boyunca bir daha UFO vakası yaşanmadı. Ancak bu sefer, deneklerde bazı ilginç değişimler meydana gelmeye başlamıştır. Deneylerin sonlanmasından sonra bazı deneklerde kontrolsüz şekilde artan duyu dışı algılamalar tespit edilmiştir. Katılımcıların raporlarına göre, bazıları istemeden telepatik yetenekler kazanmış, bazıları ise yıllardır çektikleri kronik rahatsızlıklardan kurtulmuşlardır. Deneklerden biri, Kozaev alanındaki uçma hissine kapılarak balkonundan atlamak istediğini belirtmiştir. Çünkü atlasa bile havada duracağına inanmaktadır. Deneylerin sonlanmasından aylar sonra bu yan etkilerin yavaş yavaş kaybolduğu gözlemlenmiştir.
Deneyin Neden Saklandığı
Sıra dışı bir deney ve hikaye değil mi? Açıkçası, ben de araştırırken bu kadar derinleşeceğini düşünmemiştim. Peki, bu deneyler neden devam etmedi? Neden hiçbiri bu konuda bir şey duymadı? Öncelikle, bu deneyleri bilimsel dergilerde veya makalelerde görmemenizin en büyük sebebi, ana akım bilimin bunu bir bilim dalı olarak görmemesidir. Daha önce de belirttiğim gibi, pek çok egomanyak bilim kurulu, metafizik alana giren konuları ciddiye bile almaz. Her ne kadar ana akım bilim bu konuyu ciddiye almamış olsa da, başını KGB ve benzeri kurumların çektiği, bu konuyu son derece ciddiye alan araştırmalar yapılmıştır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bu evrakların bildiğiniz anlamda ortalığa dağılması sayesinde durumu öğreniyoruz. Amerikan bilgi alma yasası gereği, CIA tarafından yayınlanan bazı evraklarla da işin siyah ayağını görebiliyoruz. Ancak, CIA kendi çapında yaptığı Kozaev ayna deneylerine dair hiçbir belgeyi paylaşmamış ve son derece gizli olarak sınıflandırmaya devam etmiştir. Bu konuyla ilgili bildiğimiz en iyi veri Stargate Projesi ile alakalıdır.
Deneyi bizzat yürüten Doktor Kazneçev, deneylerin sonlanmasından sonra bir süre daha araştırmaların devam ettiğini belirtmiştir. Ancak zamanla korku ve uykusuzluk kaynaklı anksiyete sorunları yaşamaya başlamıştır. Bunun üzerine kendi alanında emekli olarak uluslararası hukuk konusunda Birleşmiş Milletler’e danışmanlık yapmaya başlamıştır. Ele aldığı konular arasında Psişik Savaş’ın sadece duyu dışı algılarla ilgili olmadığını, devletlerin bu konuyu nasıl kullanabileceğine dair detaylı araştırmalar yer almıştır. Ancak ne yazık ki, konu hala gizemini korumaktadır.
Paranormal Olaylar ve Denekler
Deneyin sonraki aşamasında katılımcılar, bizzat bu canlıları gördüklerini ifade etmişlerdir. 1991 yılında Diksin kasabasında gerçekleşen deneyler sırasında, tek görünen şey parlak antik semboller değildi. Projenin ilk haftalarında deneyler, ani baş dönmeleri, korku hissi ve migren ağrılarından dolayı durdurulmuştur. Zamanla denekler, bu yan etkilere karşı direnç kazanmış ve spiralin içinde daha uzun durmaya başlamışlardır.
Onların anlatımına göre, şu olaylar yaşanmaya başlamıştır: “Kozarov alanının içinde olmak ilk başta hiçbir şey hissetmedim, fakat birkaç dakika sonra bir insan figürü görmeye başladım. Tamamen her şey bembeyazdı. 30 saniye içinde her şey bitti. Kozarov alanında kendimi ölü gibi hissettim. Sanki her şeyin bir parçasıydım. İçim çok hafifledi, sanki ben de o varlıkların arasında kaybolmuşum gibi bir hisse kapıldım.”
Bir başka katılımcı ise; “Daire içinde, 15-20 kişi yan yana duruyoruz. Her şey beyaz ve sessizdi. Ancak yanımda birisi yürümeye başladığında, onu incelemeye başladım. O an birden gökyüzünden bir varlık benimle göz teması kurdu. Yüzü yoktu ama gözleri ve parlayan bir bedeni vardı. Hiç bu kadar korkmamıştım; nereye gideceğimi bilemedim” şeklinde tanımlamıştır.
Görülüyor ki, psişik savaşın bilimsel laboratuvarlarda bile insanların ruhları ve bilinçaltları üzerindeki etkileri oldukça derin ve korkutucu olmuştur. Hem medeniyetler arası bilgi akışı hem de günümüz teknolojisinin parapsikolojik sonuçları, insanlığın geçmişten bugüne gelen tüm soru işaretlerini yeniden gün yüzüne çıkarmaktadır. Eğer psişik savaşın bilimsel kaynağını bu deneklerin yaşadıkları ile birleştirirsek, aslında her şeyin bir hayal gücü veya bilinç akışı olduğunun farkına varırız. Ama yine de, sorulan her soru için bir cevap vardır; geçmişin sırları ve insan ruhunun derinliklerindeki bilinmeyenleri keşfetmek için bu yolculuk devam etmektedir.