Desiderius Erasmus, “Deliliğe Övgü” adlı eseriyle hem kiliseyi hem de toplumu sarsan cesur bir eleştiri sunar. Peki, bu ünlü hümanistin delilik kavramıyla kastettiği neydi? Erasmus’un yaşamı, dine ve otoriteye karşı gösterdiği zekice taktikler ile özgürlüğe olan tutkusu arasında şekillendi. Delilik, Erasmus’un eleştirel düşüncesiyle bilgelik arasındaki ince çizgiyi nasıl yansıttı?
Erasmus’un Zorlu Hayat Başlangıcı
Desiderius Erasmus, 1466 yılında Hollanda’da doğdu. Babası bir din adamıydı, ancak kendisi evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya geldi. Hayatı daha doğumuyla birlikte çetrefilli bir hal aldı. Kısa süre içinde hem annesini hem de yeni tanıdığı babasını kaybeden Erasmus, akrabaları tarafından istenmeyen bir çocuk olarak görüldü. Dahi çocuk, bu nedenle manastıra verildi. Neyse ki kilise, bu yetenekli çocuğu her zaman kanatları altına almaya hazırdı. Küçük Erasmus, önce kilise okuluna, ardından kendi isteğiyle Ögis manastırına girdi. Buraya girişinin sebebi dine olan eğilimi değil, ülkenin en iyi klasik eserler kitaplığının bu manastırda bulunmasıydı.
Erasmus’un Manastır Yılları
Erasmus, rahiplik yeminini 22 yaşında etti. Ancak manastırda geçirdiği yıllar boyunca kendini tamamen dine adamamıştı. Buna rağmen, piskopos tarafından rahip olarak kutsanmıştı. Erasmus, din adamı giysisiyle çok nadir görülürdü, çünkü o, baskılara rağmen iç özgürlüğünü koruma sanatında ustaydı. Çeşitli sebeplerle din adamı giysisi giymeme ayrıcalığını elde etmişti. Oruç tutma zorunluluğundan ise doktor raporuyla muaf tutuldu.
Erasmus’un Bağımsızlık Tutkusu
Manastırdan ayrıldıktan sonra bir daha geri dönmedi. Bu, Erasmus’un bağımsızlık tutkusunu yansıtıyordu. O, hiçbir şeye ve kimseye bağımlı kalmak istemezdi. Erasmus, başkaldıran biri değil, akıllı bir taktisyen olarak bilinir. Güçlülere karşı sonuç vermeyecek direnişlerden kaçınır, anlaşma yolunu tercih ederdi. Üstündeki rahip cübbesini, Luther gibi korkusuzca çıkarmadı; iznini aldıktan sonra sessizce bıraktı.
Eğitim ve Seyahat Yılları
Erasmus’un öğrencilik yılları uzun ve zorluydu. 26 yaşına kadar dar görüşlülüğe dayanamayarak manastırdan kurtuldu. Manastırda geçirdiği bol zamanlarda “Dünyadan El Ayak Çekme” adlı eserini yazdı. Latinceye olan tutkusunu, Kuzey Fransa piskoposu tarafından fark edilince, sekreter olarak İtalya’ya gitmesi teklif edildi.
Erasmus’un İngiltere’deki Yılları ve Thomas Moore
Erasmus, bir seyahat sırasında Thomas Moore ile tanıştı. Zamanla dostlukları derinleşti ve Erasmus’un ruhuna iyi geldi. Deliliğe Övgü eserini, bu dostluğun bir hatırası olarak Moore’a ithaf etti. Eserin ismi bile Moore’un soyadının Yunanca şekli olan “Moros”tan gelir.
Deliliğe Övgü ve Bilgelik Kavramı
Erasmus’un Deliliğe Övgü eseri, insanın zincirlerinden kurtulup her şeyi özgürce söyleyebilmesini savunan bir eserdir. Erasmus, kitabında bilgelik ve delilik arasındaki ince çizgiyi ele alır. Stultitia, eserin ana karakteridir ve bilgelik vasıflarının zıddı olan bir kadındır. Delilik ve bilgelik arasındaki farkı sorgulayan bu eserde Erasmus, okuyucularını hakikati aramaya yönlendirmeyi hedefler.
Erasmus ve Luther Arasındaki Farklılıklar
Erasmus, kilisenin yenilenmesini savunmuş, ancak Martin Luther’in aksine Hristiyan dünyasının şiddetle bölünmesini istememişti. Luther ise dogmatik bir ilahiyatçı olarak Erasmus’a karşı daha sert bir tavır takındı. İki dahi arasında temel olarak aynı fikirler olmasına rağmen, bu fikirleri savunma şekilleri çok farklıydı. Luther, sert ve bağnaz bir liderken, Erasmus daha hoşgörülü ve uzlaşmacıydı.
Erasmus’un Son Yılları
Erasmus’un sağlığı bozulduğunda, geri çekilmeyi bilinçli bir şekilde benimsedi. Zayıf bedeniyle, tarihinin en karışık dönemlerinden birinde 70 yıl boyunca ayakta kalmayı başardı. Ölüm döşeğinde söylediği son söz ise “Sevgili Tanrım” oldu.