"Enter"a basıp içeriğe geçin

Roald Amundsen Antarktika’nın Cesur Keşifçisi

Antarktika’nın dondurucu soğuklarında geçen cesur keşifler, insanlığın sınırlarını zorlayan hikayelerle doludur. Roald Amundsen, bu zorlu coğrafyada yaptığı kutup keşifleriyle sadece kendi hayalini gerçekleştirmekle kalmamış, aynı zamanda tüm dünyayı etkilemiştir. Kışın karanlık ve buzlu günlerinde karşılaştığı zorluklar, onun azmini ve kararlılığını ortaya koymuştur. Bu yazıda, Amundsen’in hayatını ve keşif gezilerini derinlemesine inceleyecek, bu muazzam maceranın arkasındaki motivasyonları ve başarılarını keşfedeceğiz.

Ölümcül Bir Kutup Yarışı

Kaşiflerin zorluklarla dolu ilk başarı öyküleri, gerilim dolu maceralarla dolu. Antarktika’nın dondurucu havasında bilinmeyene doğru yapılan keşif hikayesi, Roald Amundsen’in öyküsüyle başlıyor.

Roald Amundsen’in Hayatı

Amundsen, 1872’de o zamanlar Kristiania (günümüzde Oslo) olarak adlandırılan Norveç’in başkenti yakınlarındaki Borge’de doğdu. Jens ve Hannah Amundsen’in dört çocuğundan biri olarak büyüyen Roald, ailesinin onu iyi bir eğitim alabilmesi için Oslo’ya taşınma kararını aldı. Özellikle anne Hannah, Roald’un denizden uzak kalmasını istiyordu çünkü bir denizcinin eşi olarak deniz şartlarının ne kadar zorlayıcı ve tehlikeli olduğunu bizzat biliyordu. Bu nedenle, denizcilik bir yana dursun, Roald’un doktor olmasını istemekteydi. Ancak bu karar, Roald’un hayatını etkilemiş olsa da, fazla uzun sürmedi.

Çünkü Roald, ünlü maceracıların ve kaşiflerin hikayeleriyle büyümüştü ve dinlediği hikayelerden etkilenerek denizcilik hayatına doğru bir sempati duymaya başlamıştı. Ancak zamanla, artık bir karar vermesi gerektiği an gelmişti. Küçüklüğünden beri bir kaşif olmak istemişti. Fakat erkek çocuklarını bilirsiniz; bir yandan annesine onu kırmamak için tıp okuyacağına dair söz vermişti. Bu nedenle, verdiği sözü çiğnememek için bir yol aramaya başladı, ancak keşfe çıktıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadı. Verdiği sözle tıp okuyan, fakat dinlediği hikayelerin etkisi altında kalan Roald, okulda maruz kaldığı macera hikayeleri eşliğinde annesinin vefat haberini aldı. Artık uğruna söz verip istemeyerek de olsa eğitim aldığı tıp okulunun pek de bir değeri kalmamıştı.

Keşif Hayali

Bu hikayelerin bilinçaltında edindiği yer ve annesinin vefatıyla, okulu bıraktı. Artık dinlediği hikayelerdeki ünlü kaşiflerin yolundan gitmeye ve Kuzeybatı Geçidi’ni keşfeden bir kaşif olmaya karar verdi. Zaten doktor olabilecek gibi de değildi; zira notları çok düşüktü ve içinde yükseltmek gibi bir isteği yoktu. Kuzeybatı Geçidi hayali, dönemi için uçuk sayılabilecek bir hedefti. Bu geçit, Kuzey Kutbu takım adalarından geçerek Atlantik ve Pasifik okyanuslarını birbirine bağlayan bir deniz yoluydu. O dönem bu geçidin haritasını çıkartmak, Avrupalı denizciler için kutsal bir kase gibiydi. Ancak çoğu bu yolu güvenli bir şekilde keşfetme girişimlerinde başarısız olmuştu. Öyle ki, İngiliz kaşif John Franklin’in keşfe çıktığı iki geminin enkazı, günümüzden birkaç yıl önce keşfedildi.

Roald’un kafasında belirlediği bu fikir, Franklin’in başarısız olduğu bu rotayı takip etmeyi içeriyordu. İşin zorluğunu ve bu imkansız keşfin tehlikesini göz önünde bulunduruyordu. Kuzeybatı Geçidi keşfine o kadar hevesliydi ki, geçidin zorlu şartlarına kendisini alıştırmak için bir yola koyuldu. Tecrübe kazanmaya çalıştıkça, ne kadar zor şartların beklediğini de anlamıştı. Ancak her şey sıfırdan başlamak zorundaydı; buna rağmen Roald, bu yolda yürümekte oldukça kararlıydı.

İlk Deneyimler

İlk deniz tecrübesini 1894 yılında sıradan bir denizci olarak “MDAN” adlı bir fok gemisinde edindi. Bildiğiniz gibi stajer gibiydi ama işe sıfırdan başlamış olmasına rağmen, Amundsen işini takdire şayan bir şekilde gerçekleştirdi ve hızla rütbeleri yükselmeye başladı. Babasının genlerine sahip olduğu kendini belli ediyordu.

Sadece iki yıl sonra, Belçika’nın Antarktika keşif gezisi için kullanılacak olan bir geminin ikinci kaptanı olarak alındı. Bu şekilde gerçek bir kutup macerasında ilk fırsatını yakalamış oldu. Bu yolculuk, aslında Antarktika’ya yapılan bilimsel bir görevdi, ancak Amundsen o gemideki geleceğin tek ünlü kaşifi değildi. Geminin doktoru Frederick Cook adındaki bir Amerikalıyla ömür boyu sürecek bir dostluk kurmuştu. Ancak ilerleyen zamanlarda Cook, günümüzde aksi şekilde düşünülen Kuzey Kutbu’na ulaşan ilk insan olduğunu iddia ederek kötü şöhretine kavuşacaktı. Tabii bu durumdan, ne gariban Amundsen’in ne de Cook’un henüz haberi yoktu.

Zorlu Yolculuk

Şimdilik gelecek bir yana dursun; ancak çıktığı bu ilk keşif görevi, Amundsen için kötü başlamıştı. Geminin mürettebatı, kışı Antarktika’da geçiren ilginç insanlar olmuştu. Ancak bu bir tercih değildi; gemi, denizdeki buz kütlelerinin arasında mahsur kalmış ve ilerleyemez hale gelmişti. Bu yüzden, aralarında Amundsen’in de bulunduğu mürettebat, iki ayı sürekli karanlık olmak üzere tam 13 ay boyunca buzulların arasında mahsur kalmış olarak geçirmişti. Mürettebatın çoğu yeterince sebze ve meyve tüketemediği için beslenme sorunları yaşamaya başlamıştı.

Kabus gibi geçen 13 ayın sonunda nihayet buzlar kırılmaya başlamış ve ağır ağır ilerlemekle birlikte uzak da olsa bir kıyı görebilmişlerdi. Ancak yüzlerce metre uzakta ve yine buzların kapattığı kıyıya günler süren çalışmayla, dinamitler yardımıyla buzları kırarak ilerlemek zorunda kalmışlardı. Neyse ki bu kabus gibi, hem psikolojik hem de bedensel zorlukla dolu yorucu sürecin ardından, sonunda Belçika’nın başkenti Anvers’te kahraman gibi karşılandılar. Bu süreç, her ne kadar tüm tayfa adına zorlu geçse de, Amundsen durumdan oldukça memnundu. Çünkü edindiği tecrübeler, kendi keşif gezisine liderlik etmek için onu hedefine oldukça fazla yaklaştırmıştı.

Keşif İçin Hazırlık

Artık kendi büyük keşif gezisi için hazır hissediyordu; fakat bu işin aceleye gelmeyeceğinin de farkındaydı. Bu yüzden her ne kadar hevesli olsa da aceleci davranmadı ve kendine verdiği öğretilere devam etti. 1900 yılında Alman bilim adamı ve kutup kaşifi Georg von Müller’ü ziyaret etti. Ondan, gezegenin manyetik alanı ve bunun kutuplardaki aletleri nasıl etkilediği hakkında, denizci için hayati öneme sahip bilgiler edindi. Doğru yolu bulmanın, yaşamla ölüm arasındaki farkı belirleyen en önemli faktör olması sebebiyle bu bilgiler Amundsen için çok değerliydi.

Her geçen gün, tabiri caizse pişmeye devam etti. Artık Amundsen’in bir gemiye ihtiyacı vardı. Buzulların arasından kolayca geçebilmek için küçük ama aynı zamanda güçlü ve sağlam bir gemi istiyordu; tabii bir de ucuz olmalıydı çünkü keşif için fazla bütçesi yoktu. Uzun bir arayışın ardından 45 tonluk “G” adlı gemiyi tercih etti. Ancak bu pek de bir tercih sayılmazdı; daha çok imkanlar dahilinde zorunda kaldı diyelim. Hedefi, daha önce Kuzeybatı Geçidine düzenlenen seferlerde, bu kadar küçük bir geminin kullanılmamış olmasıydı. Haliyle gemiyi görenler, bu duruma çok şaşırıyor ve bunun bir hata olduğunu söylüyordu. Ancak Amundsen, geminin esnekliğinin ve artacak olan manevra kabiliyetinin amaçlarına uygun olduğunu düşündü.

Yeni Keşif

Bir an olsun gemisinden tereddüt etmedi. Diğer bir amacı da, oldukça küçük bir mürettebat kullanmaktı; haliyle bolca yere sahip bir gemiye de ihtiyacı yoktu. Ancak bu durum, insanları oldukça şaşırıyordu. Karşılaştırılınca büyük bir maceraya çıkacak olan Amundsen’in gerçekten küçük imkanları vardı. 1901 yılında Amundsen, artık bir gemiye ve mürettebata sahipti ancak kendini hala keşif gezisi için hazırlıksız hissediyordu. Bu yüzden de tam iki yılını sadece gemisi ve mürettebatıyla tanışarak geçirdi. Hem mürettebatını hem de gemisini bu koşullara alıştırmak için seferler düzenliyor ve kış aylarını bu şekilde geçiriyordu.

Gemi, su üzerinde dahi kalabilmesi için kalın buz tabakalarına karşı sertleşmesi gerekiyordu. 1903 yılına geldiğimizde, Amundsen’in aklında yalnızca Kuzeybatı Geçidi vardı. Aslında amaçlarına, ulaşmak istediklerine varmış gibi görünse de, işler planladığı gibi gitmeyecekti. O sırada, o bölgeyi keşfetmek için yola çıkan ilk gemi olan “S.S. Bayard”, yolculuğa başlamadan önce, planlarını değiştirdi. Amundsen’i oldukça endişelendiren bu durum, kaybolan gemilerin durumu göz önünde bulundurulunca, oldukça fazla bir endişe kaynağıydı.

Amundsen’in bu keşif gezisi için, 15 Eylül 1903’te Norveç’in “G” gemisiyle yola çıktı. 1903’ten 1906’ya kadar tam 2,5 yıl boyunca süren bu macera, onun için keşif ve bilimsel tecrübelerle doluydu. 1903 yılında, Arktik denizinin keşfine niyet eden Amundsen, gemisini ilerletmeye çalıştı; ancak haliyle bu kış durumu her iki tarafı da etkiliyordu.

Zorlu Kış ve Geri Dönüş

Ancak 1904’ün sonbaharında, tam 20 ay boyunca, hem mürettebatının hem de kendi moral durumunu oldukça kötü etkileyecek olan bu 20 aylık sürede, “G” gemisi birkaç kez batmaya yüz tutmuştu. Ancak tüm bu sorunlar bir kenara dursun, bu kış durumu Amundsen için oldukça zorlu geçmişti. Buzların ortasında, kış dönemi boyunca, sadece gemideki köpeklerle geçirdiği 13 ay, geminin üzerinde kurulu olduğu zemin ve kayalara karşı yaptığı tüm mücadeleler, Amundsen’in hem psikolojik hem de fiziksel zorluk yaşamasına sebep oldu. Bu süre içinde, birkaç sefer kaybettikleri köpeklerin, geçimlerini sağlamak amacıyla, kış döneminde yeniden kaybolmasına ve kaybolmasına neden oluyordu.

Amundsen, bu süreçte içsel bir savaş vermeye başlamıştı. Nihayet kış sona erip, havalar ısınmaya başladığında, kış sonrası çiğ düşmüş tuzlu havanın etkisiyle, mürettebat üyeleri arasında bazı yeni tecrübeler ve bilgi birikimi edinmişti. Dondurucu kış koşulları sırasında, geçen sürede birçok mücadeleler vermişti. Ancak bu bir hayli zor geçti. Diğer yandan Amundsen ve ekibi, yaşadıkları zorlukları aşmaya ve Kuzeybatı Geçidi’ni keşfetmek için sabırla beklemeye devam etti. 1905’te, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde, artık zamanın tükendiğini düşünmeye başladılar. Haliyle geri dönmek zorundaydılar.

Amundsen, bu zor süreçte, ruhunu ve moralini yeniden güçlendirmek için, gücünü yalnızca kış uykusundaki köpeklerden değil, aynı zamanda ve çoğunlukla kendisinden de aldı. Kış boyunca, birkaç yüz kilometre ilerlemek için hala bir şanslarının olduğu düşüncesiyle, 20 Kasım 1906’da ekibinin geri döneceğine dair bir umudunu koruyordu. Nihayet 15 yıl süren kaygı dolu bekleyişin ardından, Amundsen’in gemisi, 1906 yılı itibarıyla nihayet Norveç’e dönmüştü. 1907’de ise Amundsen, Kuzeybatı Geçidi’ni tamamen keşfetmek için yeni bir yola daha çıkmak üzereydi.

Başarı ve Yeni Hedefler

Geri döndüklerinde Amundsen’in kendisini geliştirdiği bir deneyim olarak gördüğü bu iki yıllık süre, kendisini daha da güçlendirmişti. Bu deneyim, onu hem bir lider hem de başarılı bir kaşif olma yolunda motive eden bir kıvılcım olmuştu. 1908 yılına geldiğimizde, başarıları ve tüm bu zorluklar birer birer Amundsen’in zaferini bekleyen birer vatansever hikayesine dönüşmüştü. Bu süreçte kendine ve ekibine, sabırlı olmak ve güçlerini yeniden kazanmak için sürekli bir şekilde destek buluyordu. Çünkü o, artık kış soğuklarına dayanabilme özelliği olan biri haline gelmişti.

Artık elinde kışı geçirecek bir malzeme ve buna ek olarak mürettebatı kalmadığı için hepsi Amundsen’in kendisine döneceği bir durum ile yüzleşmeye başladı. Bunu düşünürken kışın sona ermesini dört gözle bekliyordu. Ancak bu dönemde, Amundsen’in aklına geldi; kışın sona ermesi demek, bir başka kışın daha yaklaşması demekti. Yani kış geçmeden yeniden kutba gitmesi gerekiyordu.

Amundsen, her zaman bir hayal peşinde koşuyordu. Şimdi yaşadığı süreçte, yeni bir hayal peşindeydi. Hem kendi kalabalık bir ekibi hem de bunun yanı sıra, mutlaka kış dönemini geçirebileceği bir yer arayışındaydı. Nihayet 1907 yılında Amundsen’in hayalini kurduğu keşif gezisine katılacak olan yeni bir gemi bulmuştu; hem de sıradan bir gemi değil, çok özel bir gemiydi. Efsanevi gemisini yeniden göz önüne getirecek olan bu gemi, hem yapısal hem de ruhsal olarak amacına ve hayallerine uygun olmalıydı.

Yeni Bir Keşif Yolculuğu

O gün geldiğinde, 1908 yazında, birçok imkanı bir araya getirip yeni bir keşfe yola çıkmaya hazırdı. Ancak bu kez yanında daha fazla kişi vardı ve o güne dek hayalini kurduğu birçok amacı gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştı. Bu nedenle ekibinin de onu çok iyi anlaması gerekiyordu. Tam 16 ay boyunca sürecek olan bu keşif gezisi boyunca ekibinin iyi bir birlikteliğe sahip olması, tüm görevleri daha da önemli hale getiriyordu. Çünkü başarısızlık ya da hata, kazadan farksız bir yolculuk olarak geçecekti. Ancak Amundsen’in elinde 3 ya da 5 kişilik bir ekip yoktu; Amundsen bu sefer 9 kişilik bir ekiple çıkıyordu.

Her şey bu zamana kadar iyi gitmişti ama zorlukların ve tehlikelerin sonunun geleceği düşünülmüyordu. Onlar o hayalin peşindeydiler; böyle bir hedef, onların ruhlarını ateşle besleyen bir hayaldi. Amundsen, bu yeni keşif gezisi için kendini tekrar motive etti. Ekibindeki kişileri, efsanevi başarı hikayeleri ve geçmişte yaşadığı tecrübeler ile destekledi. Çünkü başarı, mücadeleyle elde edilen bir şeydi ve bu yolda karşılaşacakları zorlukların, onları daha güçlü kılacağına inanıyordu.

Kutup Noktasına Ulaşma

Nihayet 1909 yılına geldiğimizde, Amundsen, hayalinin peşinde 3 yıl süren zorlu bir süreç sonunda, kutup noktasına ulaşmayı başardı. Artık bu hayalin gerçek olmasının yanı sıra, Norveç için de kutup yarışı başlamıştı. Şimdiye kadar kazandığı birçok başarı ve deneyim ile, Amundsen’in hikayesi, ilerleyen yıllarda, tüm kutup maceralarının temelini oluşturmuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir