Last updated on 28/12/2024
1950’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nin Oklahoma eyaletinde gerçekleştirilen sosyolojik bir deney, Survivor programıyla veya Fenerbahçe-Galatasaray gibi ezeli iki rakibin taraftarlarının toplumsal olaylarda birlik oluşturma biçimiyle nasıl ilişkilidir, diye düşünmeyin. Gelin, size o dönemde çığır açan Robbers Cave deneyini anlatayım. Bu deneyin çıkarımlarına kendiniz karar verebilirsiniz. Tabii, yorumlarınızı yazmayı unutmayın.
Deneyin düzenleyicisi Muzaffer Şerif’in hikayesi de oldukça ilginçtir. Osmanlı döneminde İzmir Ödemiş’te doğan Şerif, ilk eğitimini İzmir Amerikan Koleji’nde aldı. 1928 yılında İstanbul Üniversitesi’nden felsefe bölümünde yüksek lisansını tamamladıktan sonra Ankara Gazi Üniversitesi’nde psikoloji dersleri vermeye başladı. Harvard Üniversitesi’nden aldığı burs sayesinde, akademik kariyerinde önemli bir dönüm noktasına geldi. Amerika’ya yerleşen Şerif, orada Yale Üniversitesi’ne katıldı. 1945 yılında Amerika’da Caroline Wood ile evlendikten sonra, 1947’de Türkiye’ye dönmeye çalıştı ama başarılı olamayınca, akademik çalışmalarında Muzaffer Şerif adını kullanmaya başladı.
Şerif, yıllar içinde sosyal psikoloji alanındaki çalışmalarına hız kazandırarak, bu alanda önemli iki deney gerçekleştirdi. Bunlardan en meşhuru Robbers Cave deneyidir. Bu deney, daha sonra doğada geçen ve gruplar arasındaki rekabeti konu alan Reality şovlarına ilham kaynağı olacaktı. Ancak bu deneyin asıl amacını anlamak için önce “gerçekçi çatışma teorisi”ni incelemek gerekir. Bu teoriye göre, gruplar sınırlı kaynaklar için rekabet eder. Bu kaynaklar, para, politik güç veya sosyal statü gibi şeyler olabilir. Örneğin, iki ülke arasında savaş, bir petrol kaynağı için gerçekleşebilir. Bu mücadelenin şiddeti ise, hedeflenen konumun veya servetin değerine göre değişir.
Şerif, bu teoriyi deneysel bir çalışmaya dönüştürmeye karar verdi. Deneyi yaptığı zamanlarda, günümüzdeki gibi simülasyon sistemleri ya da bilgisayar tabanlı testler bulunmadığı için, gerçek dünyada gözlem yaparak bu teoriyi test etmesi gerekti. O dönemde simülasyonlar ya da yapay zekalar henüz keşfedilmemişti. Bu nedenle, deneyi gerçekten yapmak ve aksiyona girmek zorundaydı.
Deney için Güneydoğu Oklahoma’da, daha önce birbirini tanımayan 11-12 yaşlarındaki 22 çocuk seçildi. Bu çocuklar, orta sınıf ve nispeten dindar ailelerden geliyorlardı. Çocuklar, birbirlerinden habersiz bir şekilde iki eşit gruba ayrıldı ve üç aşamalı deney başladı. İlk aşamada, çocukların kendi gruplarında birbirleriyle bağ kurabilmeleri için bir hafta süre verildi. Bu süre boyunca çocuklar, kendi içlerinde bir statü hiyerarşisi ve davranış normları oluşturdular. Hangi çocuk lider olurdu, kim çekingen, kim agresif olacak gibi özellikler belirlendi. Ayrıca, her grup için birer isim seçildi: Bir grup “Rattlers”, diğer grup ise “Eagles” olarak adlandırıldı. İlk aşama sona erdiğinde, çocukların grupları birbirini tanımaya başlamıştı ve ilginç bir şekilde, henüz hiç etkileşimde bulunmamış olmalarına rağmen, diğer grup hakkında düşmanca yorumlar yapmaya başladılar. Bu noktada, “biz” ve “onlar” algısı oluşmuştu ve deneyin ilk aşaması tamamlanmış oldu.
Deneyin ikinci aşamasında, araştırmacılar iki grup arasında yarışmalar düzenlemeye başladılar. Bu aşama yaklaşık bir hafta sürdü ve halat çekme, çadır kurma, beyzbol gibi rekabetçi aktiviteler içeriyordu. Bu aşamada, araştırmacılar deneye müdahale etmeye başlayarak sonuçları gözlemlemeye başladılar. Bir keresinde, kasıtlı olarak bir grubun öğle yemeğine geç kalması sağlandı, böylece diğer grup tüm yemeği bitirene kadar beklemek zorunda kaldı. Bu şekilde, bir haksızlık yaratılmış oldu ve gerilim arttı. Ayrıca, halat çekme gibi bir oyunu kazanan “Rattlers” grubu, kazandıkları bayrağı sahaya diktiler. Bunun üzerine, “Eagles” grubu, bayrağı yakarak misilleme yaptı. Ertesi gün, “Rattlers” grubu, “Eagles” takımının kulübesine baskın yaparak yataklarını devirdi ve bazı eşyalarını aldılar.
Yarışmalarda “Eagles” takımı galip geldi, ancak “Rattlers” grubu kaybettikten sonra, rahatça kabul etmeyip çirkinleşmeye devam etti. Çocuklar, arasında şiddet içeren bir davranışa yönelmeye başladılar. Yetişkinlerin denetimindeki ortamda fiziksel zarar meydana gelmedi fakat tansiyon yükselmişti. Olaylar, çorapları taşla doldurmak gibi aşamalara gelince, deney personeli duruma müdahale etti ve iki gün süren bir aranın ardından deneyin üçüncü aşamasına geçildi.
Üçüncü aşama, iki grubu birleştirmek ve düşmanlıklarını ortadan kaldırmak amacıyla bazı aktiviteler tasarlamaktan ibaretti. Ortaklaşa film izlemek, bitki toplama gibi basit etkinliklerle başladılar. Ancak beklenilenin aksine, gruplar arasında herhangi bir olumlu değişiklik olmadı. Bunun üzerine, daha büyük zorluklar sunan senaryolar uygulandı. Çocuklara, kampın su kaynağının tıkandığı ve sorunu çözmeleri gerektiği söylendi. Yaklaşık bir saat boyunca birlikte çalışarak çözüm buldular. Bir diğer senaryo ise kamp bütçesinin karşılayamayacağı bir film için para toplama ihtiyacıydı. Çocuklar, paralarını birleştirerek bu sorunu da çözmeye çalıştılar. Son olarak, bir başka sorun ise kamptaki yiyecek kamyonunu çamurdan çıkarmak oldu. Yine birlikte çalışarak bu sorunu çözdüler.
Deneyin sonunda, çocuklar arasındaki düşmanlıklar kaybolmuş ve ortaklaşa çalışmalar sonucunda dostluklar oluşmuştu. Kampı terk etme vakti geldiğinde, çocuklar, daha önce birbirine düşman olan gruplardan, yan yana oturmuşlardı. Deneyin sonunda, “Rattlers” grubunun üyeleri, kazandıkları 5 dolarlık ödüllerini, tüm arkadaşlarının birlikte eğlenmesi için harcadılar. Ortak bir problemi çözme süreci, grubun üyeleri üzerinde oldukça olumlu etkiler yaratmıştı.
Şerif ve diğer araştırmacılar, deneydeki çocukların benzer etnik, dini, ailevi ve sosyoekonomik geçmişlere sahip olmalarını sağladılar. Bu sayede, gruplar arasındaki çatışmanın, grupların farklılıklarından değil, kendi içlerinde oluşturdukları yapılar ve hiyerarşilerden kaynaklandığını gözlemlediler. Bu deneyde görülen grup yapıları, dünyadaki ülkeler gibi düşünülebilir. Her ülkenin kendi kuralları, ilkeleri ve sınırları vardır. Bu iç yapılar, ülkeler arasındaki çatışmanın kökenlerini oluşturur.
Sonuç olarak, gruplar arasındaki düşmanlıkları ortadan kaldırmanın yolu, ortak bir hedef etrafında birleşmekten geçiyor. Bu deneyde de “Rattlers” ve “Eagles” gruplarını birleştiren şey, ortak problemleri çözme isteğiydi. Bu da gerçek hayatta sıkça görülebilen bir durumdur: Bir dış etken nedeniyle, önceki düşmanlar bir araya gelip ortak bir sorun üzerinde çalışabilirler.
Robbers Cave deneyinin, Survivor gibi reality şovlarının temel dinamiklerini de anlattığını söyleyebiliriz. Bir gruplaşma, rekabet ve amaçlar silsilesi burada da aynı şekilde işler. Gerçek hayatta ve şovlarda sonuçlar benzer olabilir. Fakat asıl çıkarılacak ders, farklı grupların bir araya geldiği durumlarda, ortak bir hedefe yönelerek nasıl birleşebileceğimizdir.